As-Saffat

Change Language
Change Surah
Change Recitation

Turkish: Elmalili Hamdi Yazir

Play All
# Translation Ayah
1 Andolsun o saf bağlayıp duranlara. وَالصَّافَّاتِ صَفًّا
2 O haykırıp da sürenlere. فَالزَّاجِرَاتِ زَجْرًا
3 Ve o yolda zikir okuyanlara. فَالتَّالِيَاتِ ذِكْرًا
4 Ki sizin ilâhınız birdir. إِنَّ إِلَهَكُمْ لَوَاحِدٌ
5 O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, bütün doğuların da Rabbidir. رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا وَرَبُّ الْمَشَارِقِ
6 Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik. إِنَّا زَيَّنَّا السَّمَاء الدُّنْيَا بِزِينَةٍ الْكَوَاكِبِ
7 Onu her inatçı şeytandan koruduk. وَحِفْظًا مِّن كُلِّ شَيْطَانٍ مَّارِدٍ
8 Onlar yüksek (melekler) topluluğunu dinleyemezler. Her taraftan kovulup atılırlar. لَا يَسَّمَّعُونَ إِلَى الْمَلَإِ الْأَعْلَى وَيُقْذَفُونَ مِن كُلِّ جَانِبٍ
9 Uzaklaştırılırlar. Onlara ardı arkası kesilmez bir azab vardır. دُحُورًا وَلَهُمْ عَذَابٌ وَاصِبٌ
10 Ancak kulak hırsızlığı yapanlar olur. Onu da yakıcı bir alev takip eder. إِلَّا مَنْ خَطِفَ الْخَطْفَةَ فَأَتْبَعَهُ شِهَابٌ ثَاقِبٌ
11 Şimdi onlara sor: "Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?" Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık. فَاسْتَفْتِهِمْ أَهُمْ أَشَدُّ خَلْقًا أَم مَّنْ خَلَقْنَا إِنَّا خَلَقْنَاهُم مِّن طِينٍ لَّازِبٍ
12 Fakat sen onlara şaşıyorsun, ama onlar (seninle) eğleniyorlar. بَلْ عَجِبْتَ وَيَسْخَرُونَ
13 Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar. وَإِذَا ذُكِّرُوا لَا يَذْكُرُونَ
14 Bir mucize gördükleri zaman da eğlenceye alıyorlar. وَإِذَا رَأَوْا آيَةً يَسْتَسْخِرُونَ
15 Ve diyorlar ki: "Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir." وَقَالُوا إِنْ هَذَا إِلَّا سِحْرٌ مُّبِينٌ
16 "Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar dirilecekmişiz?" أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَبْعُوثُونَ
17 "Önceki atalarımız da mı?.." أَوَآبَاؤُنَا الْأَوَّلُونَ
18 De ki: "Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz)." قُلْ نَعَمْ وَأَنتُمْ دَاخِرُونَ
19 Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların gözleri açılıverir. فَإِنَّمَا هِيَ زَجْرَةٌ وَاحِدَةٌ فَإِذَا هُمْ يَنظُرُونَ
20 "Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür." derler. وَقَالُوا يَا وَيْلَنَا هَذَا يَوْمُ الدِّينِ
21 (Onlara): "İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (iyi ve kötüyü) ayırt etme günüdür" denir. هَذَا يَوْمُ الْفَصْلِ الَّذِي كُنتُمْ بِهِ تُكَذِّبُونَ
22 Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru. احْشُرُوا الَّذِينَ ظَلَمُوا وَأَزْوَاجَهُمْ وَمَا كَانُوا يَعْبُدُونَ
23 Toplayın mahşere o zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri. Toplayın da götürün onları sırata (cehennem köprüsüne) doğru. مِن دُونِ اللَّهِ فَاهْدُوهُمْ إِلَى صِرَاطِ الْجَحِيمِ
24 Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler. وَقِفُوهُمْ إِنَّهُم مَّسْئُولُونَ
25 (Onlara): "Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?" (denilir.) مَا لَكُمْ لَا تَنَاصَرُونَ
26 Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır. بَلْ هُمُ الْيَوْمَ مُسْتَسْلِمُونَ
27 Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar. وَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ
28 Onlar: "Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz" derler. قَالُوا إِنَّكُمْ كُنتُمْ تَأْتُونَنَا عَنِ الْيَمِينِ
29 (İleri gelenler de) derler ki: "Hayır, siz inanmamıştınız." قَالُوا بَل لَّمْ تَكُونُوا مُؤْمِنِينَ
30 "Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz." وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيْكُم مِّن سُلْطَانٍ بَلْ كُنتُمْ قَوْمًا طَاغِينَ
31 "Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız." فَحَقَّ عَلَيْنَا قَوْلُ رَبِّنَا إِنَّا لَذَائِقُونَ
32 "Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık." فَأَغْوَيْنَاكُمْ إِنَّا كُنَّا غَاوِينَ
33 O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar. فَإِنَّهُمْ يَوْمَئِذٍ فِي الْعَذَابِ مُشْتَرِكُونَ
34 İşte biz günahkarlara böyle yaparız. إِنَّا كَذَلِكَ نَفْعَلُ بِالْمُجْرِمِينَ
35 Çünkü onlar, kendilerine: "Allah'tan başka ilâh yoktur" denildiği zaman kafa tutuyorlardı. إِنَّهُمْ كَانُوا إِذَا قِيلَ لَهُمْ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ يَسْتَكْبِرُونَ
36 Ve: "Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?" diyorlardı. وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوا آلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَّجْنُونٍ
37 Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti. بَلْ جَاء بِالْحَقِّ وَصَدَّقَ الْمُرْسَلِينَ
38 Elbette siz o acı azabı tadacaksınız. إِنَّكُمْ لَذَائِقُو الْعَذَابِ الْأَلِيمِ
39 Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız. وَمَا تُجْزَوْنَ إِلَّا مَا كُنتُمْ تَعْمَلُونَ
40 Sadece Allah'ın ihlaslı kulları müstesnadır. إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
41 İşte onlar için belli bir rızık vardır. أُوْلَئِكَ لَهُمْ رِزْقٌ مَّعْلُومٌ
42 Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir. فَوَاكِهُ وَهُم مُّكْرَمُونَ
43 Meyveler (vardır), Naîm cennetlerinde onlara hep ikram edilir. فِي جَنَّاتِ النَّعِيمِ
44 (Onlar) Karşılıklı tahtlar üzerindedirler. عَلَى سُرُرٍ مُّتَقَابِلِينَ
45 İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. يُطَافُ عَلَيْهِم بِكَأْسٍ مِن مَّعِينٍ
46 İçenlere lezzet veren, pınardan doldurulmuş bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. بَيْضَاء لَذَّةٍ لِّلشَّارِبِينَ
47 Onda ne bir zararlı sonuç vardır, ne de sarhoşluk verir. لَا فِيهَا غَوْلٌ وَلَا هُمْ عَنْهَا يُنزَفُونَ
48 Yanlarında iri gözlü, bakışlarını kocalarından başkalarına çevirmeyen hanımlar vardır. وَعِنْدَهُمْ قَاصِرَاتُ الطَّرْفِ عِينٌ
49 Sanki onlar örtülüp saklanmış yumurta gibidirler. كَأَنَّهُنَّ بَيْضٌ مَّكْنُونٌ
50 Derken birbirine dönüp sorarlar: فَأَقْبَلَ بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ يَتَسَاءلُونَ
51 İçlerinden bir sözcü der ki: "Gerçekten benim bir arkadaşım vardı." قَالَ قَائِلٌ مِّنْهُمْ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٌ
52 Derdi ki: "Sen gerçekten inananlardan mısın?" يَقُولُ أَئِنَّكَ لَمِنْ الْمُصَدِّقِينَ
53 "Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman biz hakikaten cezalanacak mıyız?" أَئِذَا مِتْنَا وَكُنَّا تُرَابًا وَعِظَامًا أَئِنَّا لَمَدِينُونَ
54 "Siz onu tanır mısınız?" der. قَالَ هَلْ أَنتُم مُّطَّلِعُونَ
55 Derken bakınır ve onu cehennemin ta ortasında görür. فَاطَّلَعَ فَرَآهُ فِي سَوَاء الْجَحِيمِ
56 Ona şöyle der: "Allah'a yemin ederim ki, doğrusu sen az daha beni helak edecektin." قَالَ تَاللَّهِ إِنْ كِدتَّ لَتُرْدِينِ
57 "Rabbimin nimeti olmasaydı, ben de bu tutuklananlardan olacaktım." وَلَوْلَا نِعْمَةُ رَبِّي لَكُنتُ مِنَ الْمُحْضَرِينَ
58 "Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız? أَفَمَا نَحْنُ بِمَيِّتِينَ
59 "Nasılmış bak. Biz ilk ölümümüzden başka bir daha ölmeyecek miymişiz? Biz azaba uğratılmayacak mıymışız? إِلَّا مَوْتَتَنَا الْأُولَى وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّبِينَ
60 İşte bu büyük kurtuluştur. إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ
61 Çalışanlar işte böyle bir kurtuluş için çalışsınlar. لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ
62 Nasıl, bu mu daha hayırlı konukluk için, yoksa zakkum ağacı mı? أَذَلِكَ خَيْرٌ نُّزُلًا أَمْ شَجَرَةُ الزَّقُّومِ
63 Gerçekten biz onu zalimler için bir fitne (imtihan) yaptık. إِنَّا جَعَلْنَاهَا فِتْنَةً لِّلظَّالِمِينَ
64 O bir ağaçtır ki cehennemin dibinde çıkar. إِنَّهَا شَجَرَةٌ تَخْرُجُ فِي أَصْلِ الْجَحِيمِ
65 Tomurcukları şeytanların başları gibidir. طَلْعُهَا كَأَنَّهُ رُؤُوسُ الشَّيَاطِينِ
66 Mutlaka onlar, ondan yiyecekler de karınlarını bundan dolduracaklardır. فَإِنَّهُمْ لَآكِلُونَ مِنْهَا فَمَالِؤُونَ مِنْهَا الْبُطُونَ
67 Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır. ثُمَّ إِنَّ لَهُمْ عَلَيْهَا لَشَوْبًا مِّنْ حَمِيمٍ
68 Sonra da dönecekleri yer, şüphesiz cehennemdir. ثُمَّ إِنَّ مَرْجِعَهُمْ لَإِلَى الْجَحِيمِ
69 Çünkü onlar, atalarını sapıklıkta buldular. إِنَّهُمْ أَلْفَوْا آبَاءهُمْ ضَالِّينَ
70 Şimdi de kendileri onların izlerinde koşturuyorlar. فَهُمْ عَلَى آثَارِهِمْ يُهْرَعُونَ
71 Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler. وَلَقَدْ ضَلَّ قَبْلَهُمْ أَكْثَرُ الْأَوَّلِينَ
72 Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik. وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا فِيهِم مُّنذِرِينَ
73 Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu? فَانظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُنذَرِينَ
74 Ancak Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka. إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
75 Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmişti de biz de ne güzel kabul etmiştik. وَلَقَدْ نَادَانَا نُوحٌ فَلَنِعْمَ الْمُجِيبُونَ
76 Biz hem onu, hem ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık. وَنَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
77 Hem onun neslini bâki kalanlar kıldık. وَجَعَلْنَا ذُرِّيَّتَهُ هُمْ الْبَاقِينَ
78 Hem de sonradan gelenler içinde güzel bir namını bıraktık. وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
79 Bütün âlemler içinde Nuh'a selam olsun. سَلَامٌ عَلَى نُوحٍ فِي الْعَالَمِينَ
80 İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
81 Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
82 Sonra diğerlerini suda boğduk. ثُمَّ أَغْرَقْنَا الْآخَرِينَ
83 Şüphesiz ki İbrahim de onun kolundandı. وَإِنَّ مِن شِيعَتِهِ لَإِبْرَاهِيمَ
84 Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişti. إِذْ جَاء رَبَّهُ بِقَلْبٍ سَلِيمٍ
85 O babasına ve kavmine şöyle demişti: "Siz nelere tapıyorsunuz?" إِذْ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوْمِهِ مَاذَا تَعْبُدُونَ
86 "Yalancılık etmek için mi Allah'tan başka ilâhlar istiyorsunuz?" أَئِفْكًا آلِهَةً دُونَ اللَّهِ تُرِيدُونَ
87 "Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?" فَمَا ظَنُّكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ
88 Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gerçekten hastayım" dedi. فَنَظَرَ نَظْرَةً فِي النُّجُومِ
89 Derken yıldızlara bir baktı da: "Ben gerçekten hastayım" dedi. فَقَالَ إِنِّي سَقِيمٌ
90 O zaman arkalarını dönerek başından kaçışıverdiler. فَتَوَلَّوْا عَنْهُ مُدْبِرِينَ
91 Derken bir kurnazlıkla onların ilâhlarına vardı da, "Buyursanıza, yemez misiniz?" dedi. فَرَاغَ إِلَى آلِهَتِهِمْ فَقَالَ أَلَا تَأْكُلُونَ
92 (Cevap vermediklerini görünce de): "Neyiniz var da konuşmuyorsunuz?" (dedi). مَا لَكُمْ لَا تَنطِقُونَ
93 Nihayet bir yolunu bulup onlara kuvvetli bir darbe indirdi. فَرَاغَ عَلَيْهِمْ ضَرْبًا بِالْيَمِينِ
94 Bunun üzerine birbirlerine girerek ona yürüdüler. فَأَقْبَلُوا إِلَيْهِ يَزِفُّونَ
95 İbrahim dedi ki: "A, siz kendi yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz?" قَالَ أَتَعْبُدُونَ مَا تَنْحِتُونَ
96 "Halbuki sizi de yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır." وَاللَّهُ خَلَقَكُمْ وَمَا تَعْمَلُونَ
97 Onlar: "Haydin onun için bir yapı yapın da onu ateşe atın." dediler. قَالُوا ابْنُوا لَهُ بُنْيَانًا فَأَلْقُوهُ فِي الْجَحِيمِ
98 Böylece ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de kendilerini daha alçak düşürdük. فَأَرَادُوا بِهِ كَيْدًا فَجَعَلْنَاهُمُ الْأَسْفَلِينَ
99 Bir de dedi ki: "Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir." وَقَالَ إِنِّي ذَاهِبٌ إِلَى رَبِّي سَيَهْدِينِ
100 "Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!" رَبِّ هَبْ لِي مِنَ الصَّالِحِينَ
101 Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik. فَبَشَّرْنَاهُ بِغُلَامٍ حَلِيمٍ
102 Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: "Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?" dedi. Çocuk da: "Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın" dedi. فَلَمَّا بَلَغَ مَعَهُ السَّعْيَ قَالَ يَا بُنَيَّ إِنِّي أَرَى فِي الْمَنَامِ أَنِّي أَذْبَحُكَ فَانظُرْ مَاذَا تَرَى قَالَ يَا أَبَتِ افْعَلْ مَا تُؤْمَرُ سَتَجِدُنِي إِن شَاء اللَّهُ مِنَ الصَّابِرِينَ
103 Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah'a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı. فَلَمَّا أَسْلَمَا وَتَلَّهُ لِلْجَبِينِ
104 Biz de ona şöyle seslendik: "Ey İbrahim! " وَنَادَيْنَاهُ أَنْ يَا إِبْرَاهِيمُ
105 "Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız." قَدْ صَدَّقْتَ الرُّؤْيَا إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
106 "Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı." (dedik) إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْبَلَاء الْمُبِينُ
107 Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik. وَفَدَيْنَاهُ بِذِبْحٍ عَظِيمٍ
108 Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık. وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
109 Selam olsun İbrahim'e... سَلَامٌ عَلَى إِبْرَاهِيمَ
110 İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
111 Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
112 Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak'ı müjdeledik. وَبَشَّرْنَاهُ بِإِسْحَاقَ نَبِيًّا مِّنَ الصَّالِحِينَ
113 Hem ona hem İshak'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var. وَبَارَكْنَا عَلَيْهِ وَعَلَى إِسْحَاقَ وَمِن ذُرِّيَّتِهِمَا مُحْسِنٌ وَظَالِمٌ لِّنَفْسِهِ مُبِينٌ
114 Andolsun ki biz Musa ile Harun'a da nimetler verdik. وَلَقَدْ مَنَنَّا عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ
115 Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık. وَنَجَّيْنَاهُمَا وَقَوْمَهُمَا مِنَ الْكَرْبِ الْعَظِيمِ
116 Hem yardım ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular. وَنَصَرْنَاهُمْ فَكَانُوا هُمُ الْغَالِبِينَ
117 Hem kendilerine o belli kitabı (Tevrat'ı) verdik. وَآتَيْنَاهُمَا الْكِتَابَ الْمُسْتَبِينَ
118 Kendilerini doğru yola çıkardık. وَهَدَيْنَاهُمَا الصِّرَاطَ الْمُسْتَقِيمَ
119 Sonrakiler içinde onlara iyi bir nam bıraktık: وَتَرَكْنَا عَلَيْهِمَا فِي الْآخِرِينَ
120 Selam olsun, Musa ile Harun'a. سَلَامٌ عَلَى مُوسَى وَهَارُونَ
121 İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
122 Çünkü onların ikisi de bizim mümin kullarımızdandı. إِنَّهُمَا مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
123 Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir. وَإِنَّ إِلْيَاسَ لَمِنْ الْمُرْسَلِينَ
124 Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi. إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَلَا تَتَّقُونَ
125 Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi. أَتَدْعُونَ بَعْلًا وَتَذَرُونَ أَحْسَنَ الْخَالِقِينَ
126 Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi. وَاللَّهَ رَبَّكُمْ وَرَبَّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ
127 Fakat onlar, onu yalanladılar. Bu yüzden onlar mutlaka (cehennemde) hazır bulundurulacaklardır. فَكَذَّبُوهُ فَإِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
128 Ancak Allah'ın ihlaslı kulları müstesna. إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
129 Ona da sonrakiler içinde şunu bıraktık: وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْآخِرِينَ
130 Selam olsun İlyâsîn'e. سَلَامٌ عَلَى إِلْ يَاسِينَ
131 İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız. إِنَّا كَذَلِكَ نَجْزِي الْمُحْسِنِينَ
132 Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı. إِنَّهُ مِنْ عِبَادِنَا الْمُؤْمِنِينَ
133 Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir. وَإِنَّ لُوطًا لَّمِنَ الْمُرْسَلِينَ
134 Hani biz onu ve ailesinin tamamını kurtarmıştık. إِذْ نَجَّيْنَاهُ وَأَهْلَهُ أَجْمَعِينَ
135 Ancak geride kalıp batanlar içinde kalan yaşlı bir kadın hariç. إِلَّا عَجُوزًا فِي الْغَابِرِينَ
136 Sonra diğerlerini helak etmiştik. ثُمَّ دَمَّرْنَا الْآخَرِينَ
137 Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz? وَإِنَّكُمْ لَتَمُرُّونَ عَلَيْهِم مُّصْبِحِينَ
138 Ve siz elbette sabahleyin ve geceleyin onlara uğrar ve üzerlerinden geçersiniz. Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz? وَبِاللَّيْلِ أَفَلَا تَعْقِلُونَ
139 Şüphesiz Yunus da gönderilen peygamberlerdendir. وَإِنَّ يُونُسَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ
140 Hani o bir zaman dolu bir gemiye kaçmıştı. إِذْ أَبَقَ إِلَى الْفُلْكِ الْمَشْحُونِ
141 (Oradakilerle) kur'a çekmiş de kaydırılanlardan (yenilenlerden) olmuştu. فَسَاهَمَ فَكَانَ مِنْ الْمُدْحَضِينَ
142 Derken (denize atılmış ve) kendisini balık yutmuştu. (Kendi nefsini) kınıyordu. فَالْتَقَمَهُ الْحُوتُ وَهُوَ مُلِيمٌ
143 Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. فَلَوْلَا أَنَّهُ كَانَ مِنْ الْمُسَبِّحِينَ
144 Eğer çok tesbih edenlerden olmasaydı, yeniden dirilecekleri güne kadar onun karnında kalırdı. لَلَبِثَ فِي بَطْنِهِ إِلَى يَوْمِ يُبْعَثُونَ
145 Biz onu hasta bir halde bir alana çıkardık. فَنَبَذْنَاهُ بِالْعَرَاء وَهُوَ سَقِيمٌ
146 Üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirdik. وَأَنبَتْنَا عَلَيْهِ شَجَرَةً مِّن يَقْطِينٍ
147 Biz onu (Yunus'u) yüz bin veya daha çok insana peygamber olarak gönderdik. وَأَرْسَلْنَاهُ إِلَى مِئَةِ أَلْفٍ أَوْ يَزِيدُونَ
148 O zaman ona iman ettiler de biz onları bir zamana kadar yaşattık. فَآمَنُوا فَمَتَّعْنَاهُمْ إِلَى حِينٍ
149 Şimdi sor o seninkilere: Kızlar, Rabbinin de, oğlanlar onların mı? فَاسْتَفْتِهِمْ أَلِرَبِّكَ الْبَنَاتُ وَلَهُمُ الْبَنُونَ
150 Yoksa biz melekleri dişi yaratmışız da onlar şahit mi bulunuyorlarmış? أَمْ خَلَقْنَا الْمَلَائِكَةَ إِنَاثًا وَهُمْ شَاهِدُونَ
151 Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: "Allah doğurdu" derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar. أَلَا إِنَّهُم مِّنْ إِفْكِهِمْ لَيَقُولُونَ
152 Ha!.. Onlar, şüphesiz uydurdukları iftiralarından dolayı: "Allah doğurdu" derler. Hiç şüphesiz onlar, yalancıdırlar. وَلَدَ اللَّهُ وَإِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
153 (Allah) kızları oğullara tercih mi etmiş? أَصْطَفَى الْبَنَاتِ عَلَى الْبَنِينَ
154 Size ne oldu? Nasıl hükmediyorsunuz? مَا لَكُمْ كَيْفَ تَحْكُمُونَ
155 Hiç düşünmüyor musunuz? أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
156 Yoksa sizin için açık bir delil mi var? أَمْ لَكُمْ سُلْطَانٌ مُّبِينٌ
157 O halde, eğer doğru söylüyorsanız getirin kitabınızı. فَأْتُوا بِكِتَابِكُمْ إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ
158 Onlar, Allah ile cinler arasında bir neseb (hısımlık bağı) uydurdular. Oysa andolsun cinler bilirler ki, o yalancılar mutlaka cehenneme götürüleceklerdir. وَجَعَلُوا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْجِنَّةِ نَسَبًا وَلَقَدْ عَلِمَتِ الْجِنَّةُ إِنَّهُمْ لَمُحْضَرُونَ
159 Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir. سُبْحَانَ اللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
160 Fakat Allah'ın ihlas ile seçilen kulları başka (onlar, Allah'ı böyle şirk ile vasıflamazlar). إِلَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
161 Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız. فَإِنَّكُمْ وَمَا تَعْبُدُونَ
162 Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız. مَا أَنتُمْ عَلَيْهِ بِفَاتِنِينَ
163 Çünkü siz ve taptıklarınız, kendiliğinden cehenneme saldıran kimseden başkasını, Allah'a karşı kandırıp, saptıramazsınız. إِلَّا مَنْ هُوَ صَالِ الْجَحِيمِ
164 (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler. وَمَا مِنَّا إِلَّا لَهُ مَقَامٌ مَّعْلُومٌ
165 (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler. وَإِنَّا لَنَحْنُ الصَّافُّونَ
166 (Melekler): "Bizden her birimizin belli bir makamı vardır. Biziz o saf saf dizilenler, biziz! Biziz o tesbih edenler, biziz!" derler. وَإِنَّا لَنَحْنُ الْمُسَبِّحُونَ
167 (Müşrikler) şöyle diyorlardı: "Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk." وَإِنْ كَانُوا لَيَقُولُونَ
168 (Müşrikler) şöyle diyorlardı: "Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk." لَوْ أَنَّ عِندَنَا ذِكْرًا مِّنْ الْأَوَّلِينَ
169 (Müşrikler) şöyle diyorlardı: "Eğer yanımızda önceki (ümmet)lerden bir kitap olsaydı, elbette biz de Allah'ın ihlas ile seçilmiş kullarından olurduk." لَكُنَّا عِبَادَ اللَّهِ الْمُخْلَصِينَ
170 Fakat şimdi onu inkâr ettiler. Ama ilerde bileceklerdir. فَكَفَرُوا بِهِ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
171 Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir." وَلَقَدْ سَبَقَتْ كَلِمَتُنَا لِعِبَادِنَا الْمُرْسَلِينَ
172 Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir." إِنَّهُمْ لَهُمُ الْمَنصُورُونَ
173 Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: "Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir." وَإِنَّ جُندَنَا لَهُمُ الْغَالِبُونَ
174 Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. فَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ
175 Onlara (inecek azabı) gözetle. Yakında onlar da göreceklerdir. وَأَبْصِرْهُمْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
176 Ya şimdi onlar, bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar? أَفَبِعَذَابِنَا يَسْتَعْجِلُونَ
177 Fakat (azabımız) onların sahasına indiği zaman, (o acı sonuçla) uyarılanların sabahı ne kötüdür! فَإِذَا نَزَلَ بِسَاحَتِهِمْ فَسَاء صَبَاحُ الْمُنذَرِينَ
178 Yine sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir. وَتَوَلَّ عَنْهُمْ حَتَّى حِينٍ
179 (İnecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir. وَأَبْصِرْ فَسَوْفَ يُبْصِرُونَ
180 Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir. سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَ
181 Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun. وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَلِينَ
182 Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. وَالْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
;